Herkese Merhaba!
Buradaki ilk yazım olduğu için kendimi tanıtmam gerekiyor sanırım; ismim İdil. Monomotion Studio’da grafik tasarımcıyım. Sosyal medya gönderilerinden animasyon storyboardlarına, karakter tasarımından logolara, stüdyomuza gelen birçok görsel içerikle meşgul oluyorum. Haliyle, briefler proje yöneticilerinin süzgecinden geçtikten sonra yaratım sürecine girerken ilk benim elime geçiyor çünkü bildiğiniz üzere grafik tasarımcı olmak havadaki bilgileri somutlaştırmak ve anlatabilmektir. Bazen çok güçlü, bazen çok klasik, bazen de çok eğlenceli markalarla çalıştığım oluyor. Bir şeyler karalamadan önce tabii ki baktığım ilk şey markanın kimliği oluyor. Kimlik derken kastettiğim sadece kurumsal kimlik rehberi değil; sosyal medya dili, web sitesindeki hiyerarşi, vizyon ve misyon gibi çok genel maddeleri de kapsıyor. Bu süreçte eğer marka ne istediğini, nereden geldiğini, ne yolda olduğunu biliyorsa bunu zaten her platformda belli ediyor. Kendini bilen markalarla çalışmak bu yüzden çok hızlı oluyor. Renkler, dil, tavır… Her şey su gibi akıyor.
Çalışmanın akışını sizlere biraz açmak istiyorum çünkü soracaksınız biliyorum: “İdil Hanım bunun marka kimliğiyle ne alakası var?”, çok alakası var! Birincisi, daha önce de belirttiğim gibi, kendini bilen marka zaten kendini tanıdığı için ne istediğini de çok iyi biliyor. Aynı insan kişiliği ve ilişkileri gibi değil mi? Bunu takiben kendini tanımış ve ne istediğini bilen marka zaten bana çok sağlam bir kurumsal kimlik rehberiyle geliyor, bu da işleri kritik bir biçimde kısaltıyor. Bu konuda örnekler sonsuza kadar gidebilir. Örneğin ben markaya hangi fontu kullanıyorsunuz diye sorup ondan cevap alana kadar 2 saat geçmiş oluyor. Aslında bu iki saatte çoktan bir gönderi bitebilirdi. Tasarımcı da marka da aynı şeyi istiyor aslına bakılırsa; minimum sayıda revize. İşte kurumsal kimlik rehberi bu yüzden bu kadar önemli. Son olarak güçlü ve oturmuş kurumsal kimliğin önemli olduğu konulardan biri de hedef kitleyle ilgili. Hani bazı markalar vardır, bir rengin spesifik bir tonunu bile ayırırsınız ve görünce o marka aklınıza gelir. İşte bu büyük bir başarı bence. Bu sadece hedef kitleyi tüketime teşvik etmek değil aynı zamanda onun tarafından markanın tanındığı, aklında yer edindiği, belki de anılarının olduğu anlamına gelir. Ne kadar başarılı bir şey aslında değil mi? Mendile “selpak”, ovucu deterjana “cif”, cam fırın kabına da “borcam” dememiz de aslında bu sebepten. Bu markalar artık dilimize kelime olarak girmişler, inanılmaz güçlü değil mi?
İşte güçlü bir kurumsal kimlik oluşturmak bu kadar önemli. Peki, “Güçlü bir kurumsal kimlik nasıl olmalı?’’ diye fikrimi sorarsanız bir tasarımcı olarak naçizane birkaç fikrim var tabii ki. İlk olarak özgünlük çok önemli bence. Diğer markaların arasından sıyrılan ve zihinlere işleyen bir duruş her şeyin arasından sivrilecektir. Özgünlüğün önemini ise genelde bağlamsal tutarlılık izler. Peki nedir bağlamsal tutarlılık? Satılan ürünün, verilen hizmetin ve yapılan eylemin kimlikle örtüşmesidir aslında. Genelde güven verici olmasını beklediğimiz kurumlar hep koyu mavi, gıdayla ilgili markalar da kırmızı olur ya, işte tam da bu yüzden. Üçüncü olarak da kurumsal kimliği benimsemek aslında onu güçlü kılan bir koşuldur, paradoks gibi görünse de aslında öyle değildir. Eğer bir marka o kimliği benimsemediyse, uygulanmasına izin vermiyorsa ve tanımıyorsa tasarlanan kurumsal kimliğin hiçbir önemi yoktur. Bu durumda da tasarımcı ve markanın arasındaki söz birliğinin ve kimyanın ne kadar önemli olduğunu anlarız. Doğru tasarımcı seçmek, tasarımcının markayı iyi tanıması kadar önemlidir. Her tasarımcının elinden çıkan iş farklı bir havadadır ve marka tasarımcı arası ilişki yakın olmalıdır. Kimyalar uyuşmuyorsa iki taraf da birbirinin ihtiyaçlarını karşılayamayacaktır. Sonuç olarak da marka kendisi için tasarlanmış kimliğe ısınamayacaktır ve uygulamak istemeyecektir.
Demek oluyor ki, bir kurumsal kimlik oluşturmak neredeyse bir markayı işler duruma sokmanın ilk şartıdır. Bu o kadar kritiktir ki sadece grafik tasarım alanında değil; pazarlama, reklam ve iletişimle ilgili her alanda bunun önemi hakkında sayfa sayfa yazılara denk geliriz. Tasarımdan önce markanın kurulum aşamasında marka kendini iyi tanımalı, ne yapacağını ön görmeli ve bir vizyon inşa etmelidir. Ancak bu aşamalar gerçekleştikten sonra bu vizyonu en iyi yansıtabilecek tasarımcıya ulaşıp iş birliği yapılmalıdır. Tasarım sürecinde, içe sinmeyen bir durum yaşandığında muhakkak tasarımcıya aktarılmalı ve nedenleri de açıklanmalıdır. Ee, tabii ki yaptırılan kimlik de boşuna tasarlanmadı değil mi? Keyifle uygulanmalıdır!
İdil Öziş
Comments